Yürüyorum

Kilo vermek için diyet yapanlardan mısınız? Yoksa egzersiz olmadan gram vermenin mümkünü yok diyenlerden misiniz?

Ben ikinci kısımda yer alıyorum sanırım. Oturduğum yerden gün boyu sadece ot yiyerek zaman geçirsem de tartıya çıktığımda hiç değişme olmuyor. Fazla çıktığımı gördüğüm günler de oldu. Demem o ki, bu zayıflama yolunda her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır 🙂 Benimki bol hareket etmekten geçiyor. Yoksa hiçbir şekilde kilo veremiyorum.

yuru

Peki tüm haftaiçini gündüzleri masa başında çalışarak akşamları da koltukta yayılarak geçiren ben nasıl hareket ediyorum. Yarım porsiyon tatlı yesem hemencik yerini alıyor göbeğimin bir kenarında. İlla bişey yapmak lazım. Yoksa vücudum genişledikçe genişliyor. İşte bunun için zaman zaman farklı denemelerim oldu.

Mesela bir seferinde işe gitmeden önce mekik çekmeyi falan denedim. Sabah kalkar kalkmaz bişeyler yemeden önce mekik çekiyordum. Ancak zor geldi. Devam etmeden, bi faydası olup olmadığını da görmeden bıraktım. Spor salonunu çok denedim ama olmadı. Yüksek müzik, kalabalık, hep aynı hareketi yap falan bana pek uymadı. E napcam yani müzik açıp evde tepinsem mi, serbest stil dans etsem kendimce :)) Derken böyle deneye deneye hareket etmek için bi çözüm buldum sonunda. Çok basit hem de: yürüyorum 🙂

Yürüyüş yapmak tam benim sporum çıktı. Akşamları yemekten önce çıkıp mutlaka yarım ya da bir saat arası tempolu yürüyorum. Sonra eve dönüp yemek yiyorum. Sonra da istediğim kadar koltukta yayılıyorum. Tabi yayılırken abur cubur tıkınmak yok. Çay falan içiyorum oyalıyor. Zaten uykum geliyor çabucak yatıyorum iş yoruyor, bir de yürüyüş.

Yürüyüş basit bir aktivite gibi görünse de aslında hiç de öyle değil. Yürürken tüm vücut çalışıyor. Eğer tempolu yürürsen çok sayıda kalori yakabilirsin. Sonuçta yürürken bacakların vücut ağırlığını taşıyor. Vücudun dengede durmaya çabalıyor. Burdan öğrendiğime göre ortalama benim kilomda olan biri (kaç olduğunu asla söylemem :S) 1 saat yürüyüş yaparak 250 kalori yakabiliyormuş. Vücut ağırlığı arttıkça yakılan kalori miktarı da aynı oranda artıyormuş.

Bu işin bence totalde iki püf noktası var: İlki düzenli yürümek. Aksatmayacaksın. İşten istediğin kadar yorgun gel yine de o yürüyüş yapılacak arkadaş. İkincisi de tempo, tempo, tempo. Eğer tempolu yürümezsen bi işe yaramaz. Doğru dürüst kalori yakamazsın.

Bir de dip not: Su içmeyi unutmayın. Yürürken yanınıza su alın. Su herşeyin başı 🙂

Diyet Yapmaya Son

Yıllar boyu kilo verdim sonra geri aldım verdiğim kiloları. Türlü türlü diyet yaptım, zayıflama kürleri uyguladım. Acı kırmızı biber yığınıyla yoğurt yediğim de oldu. Limonlu tarçınlı suları bol bol içtiğim de oldu. Göbek eriyecek, metabolizma hızlanacak, o kilolar verilecek. Kimi uygulamalarım başarılı oldu, kimilerinde daha da çok kilo aldım. Kiminin de pek bişeye etkisi olmadı. Bunlar hep tecrübe.

download

Artık pek diyet yapmıyorum. Biraz bıkkınlık geldi. Biraz da sanırım sağlıklı beslenme gurusu falan olup çıktım. Bazı kuralları uygulayınca diyete falan gerek kalmıyor bence. Bir de ölçülü yemek içmek var ki bu işin bence anahtarı.

Onun dışında kahvaltımı mutlaka yaparım. İllaki 1 yumurta yerim. Protein şart. Öğle vakti çok titizlenmiyorum. İş yerinde ne bulursam onu yiyorum. Aralarda da fıstık falan idare ediyorum. Bazen kaçamak yapıp çikolata da yediğim oluyor. Büyük vicdan azabı. O kalorileri yakıcam diye sonra yapmadığım hareket kalmıyor.

İşin en önemli kısmı yani bence en dikkat edilmesi gereken akşam yemekleri. Öyle ağır, yağlı yemeklerden kaçınmak lazım. İlla çorbası ana yemeği, ara sıcağı üzerine tatlısı olacak diye birşey yok. Yalın beslenmek lazım akşamları. Mesela bir kase çorba. Gerçi bana az geliyor ne yalan söyleyim. Onun yerine bir tabak tek bir yemek çeşidi yediğim daha çok oluyor. Ama tatlı yemiyorum akşam yemeklerinden sonra.

Eğer evde tatlı varsa mesela haftasonu evdeysem tatlıyı kahvaltıdan birkaç saat sonra yemeye çalışıyorum. Eğer böyle tatlıyı erken yersem gün içinde eritirim. Akşam yenen tatlıların kalorisi aynen yağ olarak göbeğimize yerleşiyor bence. Ne kötü. Bir de şerbetli tatlı falan yemiyorum. Onun yerine sütlü tatlılar daha iyi bence.

Bir de yemek yaparken artık pilav yapmıyorum. Onun yerine bulgur pilavı var mis gibi. Bol domates biberli, kuru soğanlı salçalı. Severek yiyorum daha sağlıklı. Esmer pirinç falan denemedim, o da sağlıklıdır belki.

Bir de doyurucu şeylere yönelmek lazım. Haşlanmış bir yumurta kesin tok tutuyor. Meyve yersem mesela çabuk acıkıyorum. Ya da ekmek arası geçiştirirsem yine çabuk acıkıyorum. Ama bir tabak barbunya yesem mesela doyuyorum.

Ben bunları niye anlattım şimdi? Bence işin anahtarı kendini bilmekte. Bir de tecrübe etmekte. Ben yıllarca çalışa çabalaya bir yolunu buldum. Ha gerçi hala tombiğim ama benim kontrolümde herşey 🙂 Yani artık diyet yapmıyorum. Ben böyle iyiyim.

Cuma eğlencesi :S

Oley bugün Cuma! diyorum ama bitik vaziyette. Sabah elimi masanın köşesine çarptım. Biraz açıldı, hala acıyor. Beynim uyuşuk, çalışmak istemiyor artık zorluyorum kendimi. Köpeklere verilen ödül mamaları gibi ağzıma çam fıstıklı çikolata parçası atarak devam ediyorum. Kalorisi falan da umrumda değil. Battı balık yan gider. Haftasonu birkaç kilometre fazla yürürüm napayım.

cuma

Pazar kahvaltısından ödün verecek değilim tabi. Krebimi, fındık kremamı yerim. Bi o gün istediğim gibi besleniyorum zaten. Onun dışında zayıflama hedefime devam. Her ne kadar tembellik yapıp sporu bıraksam da yediğime içtiğime sınır koymaya çalışıyorum. Ara öğünlerde habire tuzsuz kabuklu fıstık yiyorum. Bol su içiyorum. Akşamları yeşil, turuncu, beyaz, mor kış salatası.

Hepsi faydalı, turp, marul, kırmızı lahana, havuç. İçimde adeta bir manav tezgahı kuruluyor. Bol bol sıktığım limonu da unutmamak lazım. Sos namına bir tek limon var. Tuz koymuyorum. Zaten ödem atmaya uğraşıyorum. İş yerinde yediğim yemekler fazlasıyla tuzlu. Bir de üstüne evde tuzlamayayım kendimi. Alıştım tuzsuz yemeye. Zayıflama yolunda belki de en zorlanmadığım olay bu tuzsuz beslenme. Ama yine de şiş hissediyorum kendimi bakalım belki sonra ödem atma çayı falan yaparım. Maydanoz ödem atıcıymış. Arada bir çayını içmekten zarar gelmez.

Bu akşam cuma. Kendimi fotoğraftaki panda gibi hissediyorum. Tam bir ponçik. Kilolarımla ben de öyleyim :s Cuma günü sevincimiz de birbirine benziyor. Akşama salata yok. Karnabahar ve brokoli haşlaması yine bol limonlu. Belki biraz da havuç atarım içine A vitamini de olsun diye. Üzerine de mısır patlatıcam. Ama yağsız tuzsuz değil. Tencerede yağıyla tuzuyla lezzetli olacak yani. Bir de film açıcam. İşte cuma gecesi eğlencesi.

Videodaki pandalar gibiyim. Bence bende panda geni var!

Tatlı tatlı tatlı…

İş güç, tatil, yeniden iş, hastalık vs derken blogumu bayağı bir ihmal ettim. Bir baktım en son temmuz’da yazmışım. ‘Heyy sevgili blog, ben döndüm’ diye bağırmak isterim ama soracak yazacak neyin var diye. Şimdilik yok aslında. Yani bu yazma işi galiba spor gibi. Bir bırakınca bir daha zor dönüyorsun. Geri dönmem tam 4 ay sürdü. Yeniden doğru dürüst yazmam ne kadar sürer onu bilemem.

Kışın ilk ayı daha girmedi ama soğuklar iyiden iyiye bastırdı. Yağmuru geçtim kar bile geldi. Artık dışarda pek yürüyüş yapmıyorum. Spor salonuna da gitmiyorum. Birkaç kilo almış olabilirim bilmiyorum. Tartıya çıkmayı pek sevmiyorum. Ama göbek ve bel kısmından anlaşılıyor kaç kilo aldığım 🙂

tatli

Kışın spor yapmak zor. Ben dışarıda yürümeyi seviyorum. Tempolu yapınca bir de düzenli olarak yapınca bayağı faydalı oluyordu. Şimdi soğuklardan canım çıkmak istemiyor. Evde koca bir tencere kabak tatlısı var. Bir tarafta iş yerindeki çekmecemde çikolata stoğu, bir tarafta tatlılar. Hiç biri olmasa bir dilim tahin helvası atasım geliyor içimden. Sanki kışın tatlı yeme hakkımız en doğal insani ihtiyacımız gibi geliyor. Kendimi alamıyorum. Sanki yemeklerden sonra tatlı yemezsem öğün tamamlanmamış gibi geliyor.

Sağlıklı ara öğünleri falan da bıraktım. Tam bir çikolata canavarı olup çıktım. Neyse bakcaz artık. Giderek göbeklenmeye son vermem lazım. Bir şekilde egzersiz yapmaya başlayacağım. Tatlıyı kısmam hava bu kadar soğukken zor. Tatlı yemeyince bir şey eksik gibi geliyor. Belki şekersiz tatlı tariflerine bakarım. Ama işe yarar mı, bilmem.

Dondurma – Palm Yağı – Orangutan

Dondurmaya bayılıyorum. Hem yaz hem kış yemeden duramam. Kış mevsiminde malesef açık dondurmacı bulmak zor. Hatta imkansız gibi birşey. Mecburen paketli dondurmaları alıyorum. Ama hazır dondurmalar hangi çeşit olursa olsun pek hoşuma gitmiyor. Kıvamlarını beğenmiyorum. Hem son zamanlarda hazır gıdalarla birlikte hazır dondurmalar hakkında da bir sürü söylenti çıktı. Gıda katkı maddeleri ile ilgili. Aslında çok ayrıntıcı değilim. Bir şey hoşuma gidiyorsa yerim. Ama yine de bir zaman sonra dikkat etmek gerekiyor sanırım böyle şeylere. Bir sürü hastalık var. Sağlıklı beslenmek lazım. Tabi bir de palm yağı meselesi var. Birkaç ay önce televizyonda da çıkmıştı. Zararlı mı değil mi diye uzmanlar bir tartışmaya başlamıştı. Ayrıntılarını bilemem ancak şöyle bir yazı okumuştum: https://gaiadergi.com/bir-de-orangutanlardan-dinleyelim-palm-yagi-gercekleri/ çok üzücü.

Orangutan

“…Palm yağı Batı Afrika asıllı bir palmiye türünün meyvesinden elde edilir. Ancak ısı ve yağış dengesi sağlanan tüm bölgelerde yetiştirilebilir. Günümüzde Afrika, Asya ve Güney Amerika’nın tropik bölgelerinde yetiştirilmektedir. Ancak yaklaşık yüzde 85 oranındaki üretim Endonezya ve Malezya’nın Sumatra ve Borneo adalarında gerçekleşmektedir.

Yetiştirilirken diğer birçok endüstriyel tarım alanında yapıldığı gibi sürdürülebilirlik ciddi anlamda göz ardı edilmektedir. Bu göz ardı; yağmur ormanlarının kesilmesi ve arazilerin düzleştirilmesiyle ormansızlaştırma, habitatların yok olması, hayvan türlerinin nesillerinin tehlikeye girmesi ve yerel halkın göçe zorlanması gibi birçok etkin zararı da yanında getirmektedir…”

Keşke yağmur ormanlarını ve orangutanları kurtarabilmenin bir yolu olsaydı. Ama dünyamızda doğal olan herşey tahrip ediliyor. Zavallı hayvanlar yiyecek bulamıyor. Yaşam alanları yok ediliyor.

Aslında dondurmadan bahsedecekken konu nerelere geldi. Neyse olabildiğince hazır paketlenmiş gıdalardan uzak durmaya, doğal beslenmeye gayret ediyorum. Sağlıklı olmanın yanında başka canlılara vereceğim zararı da minimuma indirmeye gayret etmek biraz su serpiyor yüreğime. Ama daha çok şey yapmak lazım, bunun da farkındayım.

Aslında bu yazıda evde yaptığım dondurmaları anlatacaktım ama palm yağı ve orangutanlara kısmetmiş 🙂 Kilo verme hedefime ulaşmak için yediğim tatlılarda da değişiklik yapmaya karar verdim. Dondurma da çok şekerli bir tatlı. Yemeden de duramıyorum. O yüzden kendi yöntemlerimle lezzetli ev yapımı dondurmalar yapmaya başladım. Artık bir sonraki yazımda mis gibi az şekerli, ev yapımı doğal dondurma tariflerime yer veririm.

Çiçeklerim Benim

Evdeki çiçek popülasyonunun sayısı hızla artmaya devam ediyor. Küpeli, arap saçı, kılıç, menekşe, begonya, adını bilmediğim salkım saçak yarı saydam yarı açık yeşil çiçeğim ve tabi ki kaktüslerim… Hepsi benim bebeğim 🙂

cicek

Yangında ilk neyi kurtarırsın deseler dönüp şöyle bir saksılarıma bakarım. Küpeliyi alsam begonyanın hatrı kalır. Kaktüslerim ne olacak, köşelerde bütün gün nöbet tutan kılıçlarım. Kıvırcık kafalı arap saçım. Birini kapıp kaçmam imkansız, hepsini almalıyım. Evime gelen ilk çiçek menekşeydi. Kenarlı kıvrışık mor kontürlü beyaz yapraklı güzel çiçeklerine kanıp almıştım. Afrika menekşesiymiş. Normal menekşelerin yaprakları pembe ya da mor tek renk. Afrika menekşeleri iki renkli. Yaprak kenarlarında başka renkten çerçeve var. Menekşenin bakımı çok kolaydı. Habire de çiçek açıyor. Çocuğum gibi aynı, çok sevdim. İlk gelen sonbaharda iki üç yaprak koparıp suya koydum çoğalsın diye. Köklendiler. İki ayrı saksıya ektim. Sonra kaktüs geldi. Hep üzerindeki büyüleyici renk ve şekilde çiçeğine kanıp getiriyorum eve saksıları. Yoksa dikenli kaktüsü ne yapayım. Onun da üzerinde ateş parçası gibi bir çiçeği vardı. Çok hoş duruyordu ben de hemen satın aldım.

Kılıç çiçeği, begonya, arap saçı, küpeli derken evdeki saksıların sayısı yirmiyi geçti. İki aya yakın zaman aralıklarıyla bakımlarını yapıyorum. Yapraklarını silip yıkıyorum. Sonbahar ve ilk baharda onları buduyorum. Topraklarını yeniliyorum. Velhasılı toprak, çiçek, böcek, bahçe işlerinden bu kadar zevk alacağımı bilmezdim önceden. Biri söyleseydi de inanmazdım. Ama işte ne oldum dememeli, ne olacağım demeli. Bende apartman hayatında kendi çapımda bir bahçevan olup çıkıverdim.

Çiçekler çok güzel. Ama bir de faydaları varmış. Geçen gün okudum gazetede. Evin havasını temizleyen bitkilerdenmiş saksı çiçekleri. Kılıç çiçeğini yazıyordu. Yeşilliklerin oksijen ürettiğini biliyordum. Ama evde bir sürü kimyasal varmış. Havada dolaşıyor, bizi hasta ediyormuş zamanla. Mesela mutfakta ocağı yakarken çıkan zehirli gaz, halılarda koltuklardaki akarlar, tozlar ve benzeri herşeyi bitkiler emiyormuş. Tabi bir de radyasyon olayı var. Artık günümüzde radyasyondan kaçış yok. Televizyon, bilgisayar, tablet, cep telefonu her evde üçer beşer. Bizim evde de öyle. Kablosuz internet de radyasyon kaynağıymış. İşte bu ev bitkilerinden bazıları radyasyonu da emiyormuş. Bunu öğrenmek çok sevindirdi beni.

Bitkilerimin sadece süs eşyası konumunda olmadığını bilmek güzel. Rastgele her beğendiğim çiçeği almaya son veriyorum. Şimdi biraz daha araştırma yapıp yeni saksıları radyasyonu emen bitkiler için satın alacağım.

Meyve Yemek Kilo Aldırır mı Yoksa Güzelleştirir mi?

Yazın gelmesiyle birlikte pazar tezgahları da şenlendi. Malum kışın meyve açısından çok fazla bir seçeneğimiz olmuyor. Bol bol elma, portakal yiyoruz. Bir de muz. Ancak baharla birlikte çilek, erik, yeni dünya, kiraz, dut, kavun, karpuz, kayısı, şeftali rengarenk her diziliyor her tezgahta. Meyveyi çok sevdiğimden hepsinden bol bol alıyoruz. Eriğin zamanı geçti gibi, çileğin de çok kısa sürüyor.

berries

Geçen hafta küçük, güzel kokulu dağ çileklerinden alıp iki üç kavanoz reçel yaptık. Bir iki kavanoz da kayısı ve vişne reçeli yaparsak kış gelince kahvaltıda tatlı niyetine bizi idare eder. Çilek mevsimi çabuk geçiyor sonra bulamayız diye hemen alıp yaptık reçeli. Kıvamı çok güzel oldu. En çok çilek reçelini ve vişne reçelini severim reçellerin arasından. Ama fazla sevmek iyi değil, ne kadar lezzetli olsalar da bana yaramıyor hemen yağa dönüşüyor ne yesem.

Diğer meyveler neredeyse yaz boyu oluyor. Özellikle karpuzu bu ara çok yiyoruz. Akşam üzeri bir tabak karpuzu tek başıma yiyorum bayıla bayıla. Hele de buz gibi buz dolabından çıkmışsa çok keyifli oluyor. Ancak bu işin diğer tarafı da var. Her sabah zayıfladım mı diye tartıya çıkıyorum ya işte bu aralar hep fazla çıkıyor kilom 😦

Yaz geldi kolay kilo veririm diye düşünürken daha da kilo almaya başladım. Hemen yediğimi içtiğimi şöyle bir gözden geçirdim. Fazla bir değişiklik yok. Ekmeği sadece sabahları iki üç yudum yiyorum azıcık reçelle birlikte. Onun dışında hiç bir öğünde fazladan kalori almamak için ekmek yemiyorum. Genelde sebze yemeği, salata falan oluyor öğünlerim. Ama işte kış mevsimi gibi değil. Bu sabah bir kase dolusu dut yedim. Öğleden sonra iki üç kayısı atıştırdım. Akşamüstü de her zaman olduğu gibi bir tabak karpuz yedim.

Ne kadar çok sevsem de meyve yemek galiba zayıflamaya engel 😦 Zaten Canan Karatay şekerli yiyeceklerden uzak durun diyor. Meyvede bolca şeker var. Hele karpuzda… Meyve yemeyin diye bir açıklama yaptı mı Canan Karatay bilmiyorum. Ama sanırım beni yediğim meyveler şişmanlatıyor.

Dut, kiraz, şeftali, karpuz bunlar hep çok tatlı şekerli meyveler. Aslında hep içinde bol su var diye düşünmüşümdür. Bir de bir sürü vitamin. Meyve yemenin cildi güzelleştirdiğine dair inancım hala sağlam. Bence güzelleşmek için bol bol meyve yemeli insan. Ama meyve yemek zayıflamaya engel. Ne kadar çok meyve yersem o kadar çok gereksiz kalori alıyorum. Hem bu aralar fazla spor yaptığım da söylenemez. Spor yapıp yakamadıktan sonra bu kadar kalori almanın alemi yok.

Zayıflama hedefime ulaşmak için bu güne kadar pek çok fedakarlık yaptım. Rahatımı bozdum bol bol hareket ettim, kalori yaktım. Yine spor yapacağım. Tabi tek başına olmuyor. Boğazı tutmadıktan sonra spor yapmanın bir anlamı yok. Meyve yemek çok faydalı bunu biliyorum. Sağlık için yenmesi lazım. Güzelleşmek için de. Ama az yiyeceğim. Fazla şeker fazla kalori almak istemiyorum.

Günde iki çeşit meyve yesem yeter. Karpuzdan vazgeçebileceğimi sanmıyorum. Yaz sonuna kadar devam. Ama bir tabak olmayacak artık. Her sabah tartıda kilo aldığımı görmek istemiyorum. Üç ya da dört dilim yeter. İki üç de kayısı yedim mi tamamdır. Kilo almadan da meyve yemeye devam edebilirim.

Haberler, haberler, haberler…

Haberleri düzenli olarak izleyenlerden misiniz? Ben dayanamıyorum. Çoğu zaman da yemek saatine denk geliyor. Gündemde hep yürek burkan haberler var. Genellikle televizyonu kapatmayı tercih ediyorum. Ama bu olup biteni takip etmediğim anlamına da gelmiyor.

gazete

Her sabah çalışmaya başlamadan gazetelere şöyle bir göz atarım. Zaten önemli birkaç haber dışında okunmaya değer fazla birşey olmuyor. Çoğu hangi özelliğiyle ünlü oldukları bilinmeyen insanların hayatları ile ilgili değersiz bilgiler. Dediğim gibi ülke ya da dünya ile ilgili gelişmelere göz attıktan sonra gözüme kestirdiğim birkaç köşe yazısını çalışmaya ara verdiğimde okumak üzere işaretlerim. Tüm yaptığım bu kadar.

Akşamları yoğun iş temposundan sıyrılıp eve geldiğimde tek istediğim biraz dinlenmek. Her zaman yapacak eğlenceli birşeyler olmasa da ayaklarımı uzatıp dinlenmek de kabulüm. Biraz instagram, twitter ve facebook da vakit geçirip uykum gelince direkt yatağa geçiyorum. Ama instagram, twitter ve facebook da da her zaman iyi, güzel yazılar, resimler olmuyor. Keşke tüm kötü haberlerden kendimizi izole edebilsek. En azından birkaç saat kötü hiçbir yazı, resim görmesek. Böyle bir filtre var mıdır acaba bu programlarda?

Sonuç olarak internet kullanıyorsak kısa bir süre için bile olsa gerçek dünyadan kaçış yok. Ben de kendimi rahatlatmak, kafamı boşaltıp biraz olsun hem bedenen hem de ruhen dinlenmek için şöyle bir çözüm buldum. Akşamları yemeğin ardından sevdiğim bir kupa meyveli çayı alıp koltuğa ayaklarımı uzatıyorum. Güzel bir film bulup uykum gelene kadar izliyorum.

Ertesi sabaha kadar cep telefonumu lüzumlu aramalar dışında elime almamaya karar verdim. Bu kararı uygulamak başta biraz zor gelebilir ben de farkındayım. Hangimiz facebook ya da instagram da bildirim var mı diye saat başı telefona bakmıyoruz ki? Ama ertesi güne sağlam bir kafa ile başlamak istiyorsam bunu yapmalıyım. Dinlenmek önemli çünkü. Bakalım telefonsuz kaç akşam dayanacağım?

Muhteşem yüzyıl serileri

Tarihi dizileri önceden çok izlemezdim. Sıkıcı buluyordum. Ama bu düşünceyi Muhteşem Yüzyıl dizisiyle yıktım. Hürrem Sultan’ı ilk bölümlerinden itibaren severek, sıkılmadan izledim. Bitince üzülmüştüm. Şimdilerdeyse Kösem Sultan’la Muhteşem Yüzyıl’a devam ediyorum.

185563

Geçenlerde arkadaşlarla konusu açıldı. Eminim bizim gibi pek çok kişi iki ayrı diziyi  sık sık karşılaştırıyordur. Şahsen ben oyuncu değişikliklerini pek sevmiyorum. Hürrem Sultan’da Meryem Uzerli diziden ayrılınca kalan bölümleri çok da severek ve beğenerek izlediğim söylenemez. Aynı olay daha feci bir şekilde Kösem Sultan’da oldu. Baş rol oyuncusu üçüncü kez değişti. Ben en çok Nurgül Yeşilçay’ı yakıştırdım. Keşke başından beri o oynasaymış Kösem Sultan’ı.

Bir de bu tarihi dizileri izlerken bir merak aldı beni. Hangi padişahın annesi kim, kimle evlenmiş, çocukları kimler, nasıl tahta geçmiş, saltanatı boyunca neler yapmış, nasıl ve ne zaman ölmüş bir bir açıp okuyorum internetten. Okuldayken tarih dersini hiç sevmezdim. O vakitler yayınlansaymış keşke bu diziler, kesin 100 alırdım her sınavdan 🙂

İşte böyle açıp açıp okurken padişahların ve sultanların hayatlarını onedio’da bi teste denk geldim. Üşenmedim sorulara tek tek yanıt verdim çözdüm hepsini. Hangi muhteşem yüzyıl karakteri olduğunu buluyorsun. Sonuç biraz şaşırtıcı çıktı, ben Hürrem, Mahidevran falan beklerken Şehzade Mustafa çıktım iyi mi 🙂 Galiba testin başında dürüstlüğü seçtim. Ona bağlıyorum. Neyse Sarı Selim de çıkabilirdim ya da Rüstem Paşa. Mustafa dizide en çok sevdiğim karakterlerden biriydi. Bu yüzden onun çıkması o kadar kötü değil.

Bunlar da bahtıma çıkan yazılar:

“Sen bir adet adaletin yılmaz savunucusu, doğruluk yolunun şaşmaz yolcusu ve hakkaniyetin vücut bulmuş halisin. Bu doğrucu Davutluğun yüzünden başın belaya girse bile, senin için sıkıntı değil. İlmek boynuna geçtiği anda bile, haktan şaşmazsın. Mertsin sen mert! Ancak yine de düşmanlarına karşı dikkatli ol, sen bize lazımsın.”

Gerçi doğru söylemeye, adaletli olmaya her zaman çok dikkat etmişimdir. Yani testin sonucu benim kişiliğimden çok uzak değil aslında.

Kösem Sultan için test yapılsa hangi karakter çıkardım merak ediyorum doğrusu. Şehzade Mustafa gibi orda da çok talihsiz karakterler var. Geverhan Sultan, Farya, Şehzade Kasım ve niceleri. Hepsi Kösem Sultan’ın kurbanı oldular. Öyle bir test olsa ben de kesin bu karakterlerden biri çıkarım herhalde.

Yapmak isteyenler için test burada:

https://onedio.com/haber/hangi-muhtesem-yuzyil-karakterisin–464056

Sarı – Beyaz

Dişlerinizi fırçalayıp lavaboya tükürdüğünüzde ne sıklıkta kan görüyorsunuz? Ben her sabah ve akşam görüyorum 😦 Dişlerim ve diş etlerim problemli. Aslında küçük yaştan bu yana ailecek diş bakımını aksatmayan bir aileyiz. Hatılıyorum daha ilk okul çağına bile gelmemişken sap kısmında oyuncak olan renkli diş fırçam vardı. Akşamları annem dişlerimi fırçalamadan yatmama izin vermezdi. İyi beslenmeye de dikkat ediyorum. Süt, yoğurt, peynir hep sevmişimdir. Benim tanıdığım peynir ve yoğurt yemeyen, süt içmeyen bir sürü insan var. Ben yemek ayırmam pek hepsini yerim.

free-smile-showing-teeth-clip-art-teeth-clipart-539_309

Buna rağmen çürükler, dolgular, kanal tedavileri bolca var ağzımda. Arada da apse oluyor. Sabah kalkmışım bir bakıyorum ağzımda bir fazlalık. Dilime alışkın olmadığım bir şişlik geliyor. Aynada bakınca genellikle iki diş arasındaki diş etimin dışa doğru şiştiğini görüyorum. Anlayacağınız ağız içi bakımımı düzenli olarak yapmama rağmen pek de sağlıklı bir ortam oluşturamadım dişlerim için. Sanırım biraz sigaranın da etkisi var. Yaklaşık yedi yıldır sigara içiyorum. Sigara içen diğer kişiler gibi ben de sigaranın zararlarını biliyorum. Bu süre içinde defalarca sigarayı bırakmayı denedim. Bu denemelerin sonucunda sigarayı bırakma konusunda pek de yetenekli olmadığımı anladım. Sigarayı bırakmaya yeltenip sadece sigara içmeye ara verdiğim de oldu. Tabi tekrar sigara içmeye başlayınca ara verdiğimi anladım.

Sonuç olarak sigaranın zararlarını bile bile içmeye devam. Diyeceğim o ki dişlerim de sigaranın zararlarından fazlaca nasibini alıyor. Çok sık apse oluşmasını sigara içmeye bağlıyorum. Rahatsız olduğum bir diğer konu da dişlerimin sararması. Sigaranın zararları en fazla sanırım iç organlar üzerinde. Ama ben görüntüye bakıyorum, içerisini hiç düşünmek istemiyorum. Moral bozucu.

Bazı insanların dişleri kendiliğinden bembeyaz. Aslında dişlerin doğal rengi sarı olurmuş. Bunu bir websitesinde okumuştum. Benim de sigara içmeye başlamadan önce dişlerimin kar beyazı olduğu söylenemez ama çok sarı da değildi. Yani güleryüzlü bir insanım. Fotoğraflarda da hiç somurtmam hep gülerim. Önceden diş rengim beni rahatsız etmezdi. Ama hafta içi iş yerindeki arkadaşlarla çekilen fotoğraflara bakınca en koyu renkte dişlerin benimkiler olduğunu farkettim. Bu çok can sıkıcı. Bendeki fotoğraflara fotoşop yapacağım 🙂

Neyse bu gün internetten diş beyazlatma tekniklerini okudum. Beyazlatıcı diş macunu aldım. Bir süre onu deneyeceğim. Gerçi sigara içmeye devam ediyorum. Çay, kahve de severim. Onlar da boyuyormuş dişleri. Bakalım macun bunlara galip gelecek mi?

 

Pijama-Terlik-Kitap

Evet, çok mutluyum. Bugün cuma. Hafta bitiyor. Nedense cumaları çok yorgun ve bezgin hissediyorum. Sabahtan başlıyor bu his. İşe başlarken daha akşam mesainin biteceği zamanı düşlüyorum. Gerçi mesai bitince kendini partilere atan, eş dostla buluşup sohbet ederek cuma gecesini geçiren bi insan değilim.

download

Benim için cuma akşamı pijama, terlik, kitap, sessizlik, sıcak çay demek. Ayaklarımı uzatmak, belki biraz uzanmak uyumadan. Tavana bakıp düşünmek. Galiba cuma günleri deşarj oluyorum. Tüm haftanın yoğunluğu, kafamdaki uğultu, işler güçler, tatsız bütün ayrıntılar cuma günü evde pijama, terlik, kitapla yaptığım bir nevi kendi tarzımda meditasyonla ruhumdan akıp gidiyor.

Cumartesi günleri çalışıyor olsam da cuma yine de benim için haftanın son günü. Çünkü cuma günleri bezgin, cumartesi ise yenilenmiş olarak işe gidiyorum. Her cuma yalnızca bir gece evde sessizlik ve sakinlik beni yeni haftaya hazırlamaya yetiyor. Bu yüzden cuma gecelerini hep evde geçirmeyi tercih ederim. Bu rutinimden asla vazgeçmem.

Eskiden cuma günleri dizi izlerdim. Yanında çerez, meyve belki biraz ya da cips mutlaka yiyecek birşeyler bulunurdu. Artık dizilerden eskisi kadar zevk almıyorum. Hepsi birbirine benziyor sanki. Ya da ben çok fazla dizi izledim bilemiyorum. Bir de sadece televizyonun sesi bile olsa beni rahatsız ediyor. Galiba yaşlanıyorum 🙂 Sessiz az ışıklı huzurlu bir ortama ihtiyaç duyuyorum. Yumuşacık polar pijamalarımı giyiyorum. Sevdiğim kitabım elimde. Bir de sıcacık bir kupa çay olursa değmeyin keyfime.

Zaten biraz araştırdım bu k0nuyu. Ben meditasyon falan yapmıyorum ama her insanın kendine ayırdığı bir zamanı ve kendini rahatlatacak bir rutini olmalıymış. Rahatlamak için güzel bir müzik dinlenebilir ya da odaya aromatik bir koku konabilirmiş. Böyle şeylerin faydasının çok olduğuna inanıyorum. Bakalım belki ileride araştırırsam bu koku işine de girerim. Şimdilik pijama, terlik, kitap üçlüsüne güveniyorum. Bir de çay var, çayı unutmamak lazım, önemli 🙂

Ekmek Yok

Sevgili blogum buraya güzel güzel kararlar alıp ne kadar disiplinli ve kararlı bir şekilde uygulamaya koyduğumu yazmak isterdim. Ama güzel güzel karar alıp üç günde nasıl döndüğümü yazacağım. Sabah kahvaltılarında yoğurt yeme işi yattı. Olmuyor. Üçüncü gün bir tiksinti geldi. Zaten bi yerde okudum hangi yiyecekler sabah hangileri akşam yenir diye. Mesela muz sabah yenirmiş. Akşam yenirse sindirimi zor olurmuş, bir de mukus yaparmış. İşte yoğurt da sabah tercih edilmemesi gereken bir yiyecekmiş. Ne kadar faydalı olsa da. Yoğurt çok besleyici bir yiyecek. Sindirime de faydalı. Ondan başka faydaları da varmış. Ama akşam saatlerinde tüketilmesi gerekiyormuş. Zaten öyle olmasa da sabahları yoğurt yemek bana göre değil, bunu anladım.

chicken-20clipart-animal_chicken

Geçtiğimiz hafta kahvaltılarını simit, krem peynir ve çay üçlemesiyle yaptım. Vicdan yapıp simidin çeyreğini yemedim. öğleden sonra mesai bitimine kadar ara öğün yaptım çeyrek simitle. Ama sonuçta simit de karbonhidrat. Krem peynirde ne kadar protein var bilmiyorum. Belki de fazla yağlıdır hiç araştırmadım. Ama onun yerine gelecek günler için yeni bir karar aldım :)) Bu sefer kararlıyım. Sabahları biraz erken kalkıp evde kahvaltı yapacağım. Yumurtayı herkes öneriyor. Yalnız haşlanmış olacak. Yanına beyaz peynir, Canan Karatay’ın favorisi zeytin. Gerçi o yetmiş seksen tane yeyin diyor :)) Aile ekonomisine darbe vurmayayım. Ben bir avuçcuk yerim 🙂

İşte böyle… Zayıflama yolunda poğaçaya veda ettim. Simit peynire sarıldım. Ona da veda edip yumurta, peynir, zeytin yiyeceğim. Ekmek yok. Bakalım işe yarayacak mı?